top of page

Sevme Sanatı Ve Biz

Sevdiğimiz, benimsediğimiz kişilere kendimize davrandığımız gibi mi davranmaya mı başlıyoruz? Öyleyse kendimize nasıl davrandığımızı incelemekte sanki fayda var.

“Ruh Eşinle Birleşip Tamamlanmak”


Ruh eşimi bulup bu birleşmeyle tamamlanma fikrine kapıldığım zamanlar bir anlatı duymuştum: “Karmasını tamamlamaya doğru ruh ikizleri birbirini bulabilirler, aynı ruhun parçaları olduklarından birleşip bütünleşir ve yeniden yaşama doğma durumunda tek bir vücut olarak dünyaya gelirler.”


Böylesi bir tamamlanmayı hayal ederken, zaten bütünleşmiş bir çiftin vücut bulmuş hali olabileceğim fikri aklıma düşmüştü . Birbirini bir yaşam aramış ve kavuşmuş bir kadın ve erkeğin meşk edişi olduğumu düşledim. Öyleyse her şey yolundaydı! Tamdım, ve sevdiğimle birarada, güvendeydim.


Ama acaba iyi geçiniyorlar mıydı? Huzurlu ve birbirlerinden tatmin miydi bu çift? Dışarı göz atmayacak kadar birbirleriyle olmaktan doyum halindeler miydi?


Bu düşü bir güzelleme olarak kabul edebiliriz. Yine de doğru kişiyle birlikte olduğumuzda tam olacağımız fikrine nispetle, kendi içimizde de bir bütün olduğumuz bir gerçek. Asıl mesele, kendi içimizdeki bütünde ne olup bitiyorsa, bunun dışarıdaki birlikteliğimizde de hayat bulması. Yapboz gibi tek başına anlamsız ayrık katı parçalar olmaktan ziyade, slayt projektörlere yerleştirilen film kareleri gibiyiz sanki. Her nasılsak, büyük ekrana yansıttığımız da bizzat o.




Kendimiz Ve Sınırlarımıza Dahil Ettiğimiz Kişiler


‘Ben’ sınırının içinde sayacak kadar yakın olduğumuz kişilere( sevgili, dost, aile…) tıpkı kendimize davrandığımız gibi davranma eğilimimiz mi var? Kendimize tahammülsüzsek bu kişilere tahammülsüz, kendimize yargılayıcıysak bu kişilere yargılayıcı, kendimize vakit ayırmıyorsak bu kişilere ihmalkar…


Erich Fromm’un Sevme Sanatı adlı kitabını okuyorum. Kendini sevme ile bencilliği birbirine zıt iki kavram olarak ayırdıktan sonra, kendini sevmenin başkalarını sevmekten ayrılamaz bir bütün olduğunu ortaya atıyor. Yani özetle ya herkesi seversin, kendin dahil, ya da kimseyi gerçekten sevmiyorsundur, sevme yetin sandığının aksine zayıftır diyor.(En azından ben böyle anlıyorum.)

Öyleyse Bazı Sorular


  • Başkalarına karşı nazik, şefkatli, ilgili, bağışlayıcı olduğumuz ölçüde kendimize böyle davranabiliyor muyuz?

  • Yabancılara davranışlarımızla yakın çevremize davranışlarımız arasında nasıl farklar var?

  • Kişiler bizim için ‘başka biri’ olmaktan ‘biz’ alanına doğru yaklaştıkça onlara dair algımız ve hislerimiz nasıl değişiyor?

  • Değişen tavırlarımız olumsuza doğru gidiyorsa, bunu aklama gerekçemiz gerçekten tek geçerli cevap mı?

  • Daha iyi sevmek için harcadığımız çaba, başta kendimizi kapsıyor mu? Kapsamıyorsa neden?

  • Kapsamıyorsa, bunu aklama gerekçemizin geçerli olduğundan %100 emin olabilir miyiz? Örneğin amaç kendimizi gelişmeye doğru eğitmekse, daha farklı, daha şefkatli yöntemler de olabilir mi?

  • Kendimize iyi davranmak kolay mı? Bunun önündeki geçerli sandığımız maniler neler? Kendimiz de bu bütünün bir parçası değil miyiz?


Sevgimizin kendimizden taşar hale gelmesi dileğiyle.

bottom of page